Mide, yemek borusu ile ince bağırsaklar arasında, karın içerisinde yer alan bir organdır. Mide, beslenmeyle alınan gıdaların depolanması ve parçalanarak sindirime hazır hale gelmesini sağlamaktadır. Midede parçalanan gıdalar oniki parmak bağırsağına geçer, pankreas bezinden gelen salgılarla safra ile birleşerek ince bağırsaklar boyunca sindirilir.

Mide kanseri denilince, mide iç yüzeyinden kaynaklanan ve mide duvarında yerleşen tümör akla gelmektedir. Mide kanseri lenf damarları ve lenf bezleriyle yayılmaktadır. Ayrıca kitlenin çevre dokulara doğru büyüyerek sıçrama yapması, hastalığın diğer bir yayılım şeklidir. Mide kanserinin tedavisinde amaç, midenin kitleyi içeren kısmının, çevre lenf bezleriyle beraber çıkarılmasıdır.

TANI NASIL KONULUR?

Yutma güçlüğü, kansızlık, kilo kaybı, karın ağrısı gibi şikayetleri olan hastalar endoskopi yardımıyla muayene edilmelidir. Endoskopide görülen kitleden alınan biyopsi ile tanı konulmaktadır. Tümörün çevre organlarla ilişkisi (karaciğer, pankreas gibi), uzak organlara yayılım ve lenf bezlerinin görülmesiyle hastalığın yaygınlığı hakkında bilgi vermesi bakımından bilgisayarlı karın tomografisi çekilmelidir.

MİDE KANSERİNDE TEDAVİ

Mide kanserinin tedavisinde amaç hastalıklı organın, yayılması muhtemel lenf bezleri ile beraber vücuttan uzaklaştırılmasıdır. Bu cerrahi ile mümkün olmaktadır. Beslenme ve sindirim için ana durak organ olan midenin kanlanmasını 3 ana damar sağlamaktadır. Bu damarlar ana atar damardan köken alan çölyak trunkus isimli damar kökünden köken alır. Mide çevresindeki lenf bezleri bu damarların yanında seyretmektedir. Ayrıca karaciğerin hemen altında kapı toplar damarı (portal ven) ana karaciğer atar damarı ile ana atar ve toplar damarlar çevresinde lenf bezleri yer almaktadır.

Cerrahi esnasında bu damarsal yapılar dikkatli bir şekilde ve yaralanmadan ortaya konulmalı, lenf bezlerini içeren dokular dikkatlice ve bütünlüğü korunarak çıkarılmalıdır. Yapılan cerrahinin kalitesiyle hastalıksız sağ kalım şansı oldukça yükseldiği tüm dünya bilim çevresince kabul edilmiş bir gerçektir. Bu sebeple mide kanseri cerrahisi oldukça yüksek cerrahi deneyim ve beceri gerektirmektedir. Mide kanseri cerrahisinde amaç sadece hastalıklı olan mideyi çıkartmak değildir, aynı zamanda lenf bezlerinin de temizlenmesi hastalığın seyri açısından önem arz eder.

Tümörün yerleşimine göre genellikle mide total olarak çıkarılmaktadır. Mide çevresi lenf bezlerinin toplanabilmesi için de bu önemlidir. Nadir olarak tümör yerleşimi midenin alt kısımlarındaysa, midenin üst kısımları korunarak geride rezervuar bir mide bırakılmaktadır.

Midenin çıkarılması sonrası yemek borusu ile oniki bağırsak arası bağlantının yeniden sağlanması gerekmektedir. Bu sebeple ince bağırsak kullanılır ve yeni bir mide yapılarak ameliyat sonlandırılır.

Mide ve yemek borusunun birleşim noktasından (kardiya bölgesi) kaynaklanan kanserlerde hastalıksız bir sınır elde edebilmek için yemek borusunun son kısmı da çıkarılır, hatta nadir vakalarda yemek borusunun kitle olan bölgesinin tamamen çıkarılması için göğüs kafesinin de açılması gerekebilir.

Kitlenin çevre organlara büyümesi varsa ( mesela karaciğer veya pankreas bezine yapışıksa) bu organlardan da kısmi çıkarım gerekebilir. Yapılan cerrahi müdehale büyüdükçe ameliyat sonrası dönemde ortaya komplikasyon çıkma ihtimali artabilir.

Milimetrik boyutta tümör hücre odakları karın içerisinde yaygın olarak yer almış olabilir. Bilgisayarlı tomografi ile tespit edilemeyen bazı vakalarda ameliyat esnasında saptanabilir. Karsinomatöz peritoneal olarak adlandırılan bu durumda ameliyat sonlandırılır.

AMELİYAT TEKNİĞİ

Mide kanseri cerrahisinde uygulanan teknik genişletilmiş lenfadenektomi ile beraber total radikal gastrektomidir. Klasik cerrahi yaklaşımla karın açılarak ameliyat gerçekleştirilmektedir. Günümüzde laparoskopik teknik ve robot yardımlı cerrahi ile de bu ameliyatlar güvenle yapılabilmektedir.

AMELİYAT SONRASI GÖRÜLEBİLECEK SORUNLAR

Görülebilecek en önemli sorun yapıları birbirine bağlayan dikiş hattında gelişebilecek sızıntılardır. Bu sızıntılarda en önemli etken cerrahi teknikse de hastanın performansı ve beslenme durumu da yara iyileşmesi üzerinde etkili olabilmektedir. Yemek borusu ile ince bağırsak arasındaki dikişlerde sızıntı görülebilir. Yemek borusu göğüs kafesinde de seyrettiği için bu sızıntılar karın içine olduğu gibi göğüs kafesi içerisine de olabilmektedir. İki bölgede de hayatı tehdit edici enfeksiyonlar görülebilmektedir.

Endoskopik olarak müdehale bazı sınırlı durumlarda uygulanabilir fakat genelde ikincil veya üçüncü ameliyatlar gerekebilmektedir. Cerrahi tekniğin başarısıyla bu durumun görülme oranı %0,5’in altındadır. Nadir olarak oniki parmak bağırsağının kapatılan üst kısmından safra sızıntıları olabilir, genellikle ameliyata gerek kalmaz ve bu sızıntı kendiliğinden kapanır.

MİDE AMELİYATINDAN SONRA SİZİ NELER BEKLİYOR?

Midenin çıkarılması ve ardından ince bağırsaktan yeni bir yol yapılmasıyla hasta normal yemek yiyebilmektedir. Fakat bu hastanın hastalıktan önceki yaşamındaki gibi olmayacaktır. İnce bağırsaktan yeni bir yol yapılsa da bu kapasite itibariyle mideye eş olamamaktadır. Mideden salgılanan asit ile özellikle proteinlerin sindirim süreci başlamaktadır. Midenin ve asitin yokluğunda protein metabolizması da bozulabilmektedir. Ayrıca midenin sindirim deposu görevinin yanında vitamin ve demir emilimi için gerekli hormonları salgılamaktadır. Mideni yokluğunda bu elementler dışarıdan günlük diyete eklenmelidir. Porsiyon miktarını azaltılmalı, öğün sayısı arttırılmalıdır. Proteinden zengin beslenmeye dikkat edilmelidir.